Türkiye dünyada en fazla uluslararası doğrudan yatırımı çeken ilk 10 ülkeden biri olmalı

Türkiye’deki uluslararası doğrudan yatırımcıların etkin ve tek temsilcisi olan Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin (YASED) yeni başkanı Engin Aksoy, YASED’in önümüzdeki döneme ilişkin gündemi ve çalışma programını açıkladığı toplantıda Uluslararası Doğrudan Yatırım (UDY) ortamı açısından Türkiye’yi değerlendirdi. Engin Aksoy, “Türkiye, bölgesel bir üretim, hizmet, yönetim ve ticaret merkezi olma yolunda sahip olduğu potansiyel ile dünyada en fazla uluslararası doğrudan yatırımı çeken ilk 10 ülke içinde olmalı. YASED olarak odağımız, her zaman olduğu gibi, daha güçlü bir Türkiye için, yeni dönemde de ülkemizin rekabetçiliğinin artırılması hedefiyle yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik oluşturulacak politikalara katkı sağlamak” dedi.

 

31 ülkeden 274 üyesi ile Türkiye’de doğrudan uluslararası yatırımların yüzde seksen beşini temsil eden YASED’in yeni başkanı Başkanı Engin Aksoy, YASED’in gelecek dönem yol haritasını açıklamak için gazetecilerle bir araya geldi. 

YASED’in yeni başkanı Engin Aksoy toplantıda yaptığı açıklamada “Türkiye, bölgesel bir üretim, hizmet, yönetim ve ticaret merkezi olma yolunda sahip olduğu potansiyel ile dünyada en fazla uluslararası doğrudan yatırımı çeken ilk 10 ülke içinde olmalı. YASED olarak odağımız, her zaman olduğu gibi, daha güçlü bir Türkiye için, yeni dönemde de ülkemizin rekabetçiliğinin artırılması hedefiyle yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik oluşturulacak politikalara katkı sağlamak. Ekonomimizin sürdürülebilir bir şekilde büyümesi, katma değerli uluslararası doğrudan yatırımların ülkemize çekilmesine yönelik olarak gerçekleştirilecek çalışmalarda kamu-özel sektör iş birliğinin gücüne inanıyoruz. Öncelikli alanlarımız, dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm, küresel tedarik zincirlerine entegrasyon ve insan sermayesinin geliştirilmesidir. YASED üyeleri bu trendlerin hepsinde dünya lideridir. Üye şirketlerimizin potansiyellerini gerçekleştirmelerine imkân verecek öngörülebilir ve istikrarlı bir yatırım ortamının sağlanmasının ülkemize katkı sağlayacağı aşikardır. 

 

“Ülkemizin UDY cazibesi ancak makroekonomik istikrar ve düzenleyici çerçevedeki öngörülebilirliğin tesisi ile mümkün”

Geçen hafta açıklanan ve Türkiye’deki lansmanını YASED’in gerçekleştirdiği Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) Dünya Yatırım Raporu’nu değerlendiren Aksoy, “2022 yılı küresel UDYrakamının, küresel olumsuzlukları yansıtan ve beklediğimiz bir şekilde %12 düzeyindeki bir düşüşle 1,3 trilyon dolara gerilediğini gördük. Ülkemizin küresel UDY akışlarından almayı hedeflediği pay 1,5 civarındadır. Bu hedef bizce de realist ve ülkemizin potansiyelini yansıtan bir hedef. Ancak ülkemizin performansına baktığımızda ise % 0,7- 1,0 bandında bir gerçekleşme sağlayabildiğimizi görüyoruz. Geçtiğimiz sene ve bu sene 13,3 milyar dolar düzeyinde bir yatırım çektik. Kompozisyona baktığımızda gayrimenkul satışlarının toplam UDY girişlerinin yüzde 50’sini oluşturduğunu görüyoruz. Bu rakam ve kompozisyon, ülkemizin iddiasını ve potansiyelini yansıtmamaktadır. Küresel rekabetçiliğimizi daha fazla arttırabilmek için öngörülebilirliği artırmamız, makroekonomik istikrarı sağlamamız ve yapısal reformları hayata geçirmemiz kritik önem taşıyor. Öngörülebilirliği güçlendiren bir diğer unsur da ulusal plan, program ve stratejilere bağlı kalınmasıdır. İş dünyası açısından bir çıpa vazifesi gören bu çalışmaların oluşturulması sürecinde iş dünyası ile yakın iş birliği her zaman çok önemli. Biz de başta Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) olmak üzere kamunun özel sektör ile oluşturduğu tüm istişare platformlarına destek veriyoruz” diye belirtti.

 

“Mevzuat değişiklikleri öncesinde iş dünyası ile istişare süreçleri güçlendirilmeli”

YASED Başkanı Engin Aksoy son dönemdeki ekonomi politikalarını değerlendirirken, “Ekonomik gelişmeler ve değişen ihtiyaçlara göre sektörel düzenleyici çerçevede değişiklik yapılmasının kaçınılmaz ve gerekli olduğunun farkındayız. Ancak bu değişikliklerin, uluslararası mevzuat çerçevesi ile uyumlu olması ve mutlaka düzenleyici etki analizleri ile desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Mevzuat değişiklikleri öncesinde iş dünyası ile yakın iş birliği sağlanması öngörülemeyen risklerin bertaraf edilmesinde ve düzenlemelerin uygulama başarısında da hayati rol oynamaktadır. Bizler zamanında ve yeterli düzeyde bilgilendirilebildiğimiz düzeyde genel merkezlerimizi doğru ve önden bilgilendirebiliriz, böylelikle ülkemiz yatırım ortamı ile ilgili olumsuz kanaatlerin ve spekülasyonların oluşmasının önüne geçebiliriz. Bunun için mevzuat hazırlama süreçlerindeki istişare süreçlerinin güçlendirilmesini çok önemsiyoruz. Bu anlamda,  Türkiye’de iş ve yatırım ortamını iyileştirmek için kurulan YOİKK, kamu-özel sektör iş birliğinin en başarılı örneklerinden biridir. YOİKK kapsamındaki çalışmalarımızdan biri olan “Türkiye’nin UDY Rekabetçiliği” çalışmamız, ülkemizin UDY çekmede rekabet içinde olduğu ülkelerle karşılaştırmalı analizini ortaya koyuyor. Bu çalışmamızda ülkemizin son yıllarda sıralamasında bir değişim olmadığını görüyoruz. Rekabetçiliğimizi olumsuz yönde etkileyen iki ana unsurun makroekonomik istikrarsızlık, yüksek risk algısı ve düzenleyici çerçevedeki öngörülemezlik olduğunu görüyoruz. Bu çalışmamızı destekler mahiyetteki diğer bir analizimiz ise üye CEO’larımızın görüşlerini aldığımız YASED Pulse Anketimiz. Bu anket, döviz kurundaki oynaklığı ve enflasyonu en önemli dışsal olumsuzluk olarak işaret ediyor. Ancak şunu vurgulamak isterim ki; ülkemiz konumu, pazar büyüklüğü, altyapısı, genç nüfusu ve insan kaynakları ile gerçek bir potansiyel taşıyor. Üye şirketlerimiz, yatırım ortamına dair güven verici gelişmelerin hayata geçirilmesi halinde önümüzdeki dönemde, 7,1 milyar dolar tutarındaki yatırımı programlarına almayı planlıyor.” diye belirtti.

 

“Para politikasındaki sadeleşme ve öngörülebilirliğin diğer alanlarla da desteklenmesi önemli”

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB)’nin 3 Temmuz tarihinde açıkladığı kademeli sadeleştirme ve makro ihtiyati önlemlerine ilişkin olarak Aksoy, “Ekonomi politikası para, maliye, gelirler ve sektörel politikalar olarak bir bütündür. Bunların hepsinin bir uyum içinde birbirlerini destekler nitelikte yürütülmesi gerekmektedir. Dolayısıyla biz ekonomi politikasının sadece para politikasına indirgenmemesi ve bunun üzerinden tartışılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye üretimi artıracak uygun finansman koşullarını sağlamak için para politikasından bazı değişikler yapmayı tercih etti. Ancak bu değişim tercihi beraberinde çok fazla düzenlemede değişiklik ihtiyacı doğurdu. Bu düzenleme değişiklikleri çok sık ve çok kompleks değişiklikler oldu ve para politikasının öngörülebilirliğini azalttı. Bu değişiklikler finansal piyasalarda ciddi verimsizliklere sebep olabiliyor ve firmaları finansmana erişim olanakları açısından zorluyor. Bununla birlikte para politikasında sadeleşmenin sağlanması, daha öngörülebilir şekilde piyasayı ve beklentileri yönetmeye çalışmasını olumlu bir adım olarak görüyoruz. Ancak, para politikasındaki sadeleşme ve öngörülebilirliğin diğer alanlarla da desteklenmesi önemli. Türkiye’nin daha yüksek katma değer üreten ve daha rekabetçi bir ekonomik yapıya kavuşması için uzun vadeli öngörülebilir bir yaklaşıma ihtiyacı var” dedi. 

 

“Öngörülebilir düzenleyici bir çerçevenin temini ülkemize yönelik risk algısının olumlu yönde etkiler”

 Aksoy, “Son dönemde gerçekleştirilen vergisel artışların geçmekte olduğumuz zor dönemde ihtiyaç duyulan bütçe için hasıl olmuş olduğunu anlıyoruz. Bu tarz geniş ve önemli düzenlemelerin yatırım ortamının öngörülebilirliğini ve şeffaflığını temin açısından daha uzun vadeler içerisinde ilgili STK ve özel sektör ile istişare edilerek ve gerekli etki analizleri yapılarak gerçekleştirilmesinde fayda görüyoruz. Öngörülebilir düzenleyici bir çerçevenin temini ülkemize yönelik risk algısının olumlu yönde değişiminde büyük rol oynayacaktır. Kurumlar Vergisi oranının da %20’den %25’e yükseltilmesinin küresel rekabet ortamı dikkate alındığında, ülkemizin rekabet gücünü sarstığını ve dünyadaki kurumlar vergisi oranları düşürme trendinin aksine bir uygulama olduğu düşünüyoruz.   Acil ihtiyaç üzerine getirilen bu vergilerin 2024 yılında kaldırılacağına ve daha rekabetçi bir kurumlar vergisi uygulamasına geçilmesi ve buna ilişkin bir bilgilendirme yapılması, öngörülebilirliğe ve rekabetçiliğe katkı sağlayacaktır” dedi. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*